Birlikte yaşamı konuşmak şimdi her zamankinden daha önemli
4 dakika okuma süresi
Dünya Barış endeksi 2020 yılı raporuna göre, Dünya bugün son on yıldaki herhangi bir döneminden daha az barışçıl… Rapor, barışçılık seviyelerini ülkelerdeki savaşın varlığı ve yokluğu durumunun dışında, pozitif ve negatif barış ölçeğinde değerlendiriyor. Raporda “pozitif barış nedir?” sorusunun cevabı ise tutumlar, kurumlar ve barışçıl toplumlar yaratan, sürdüren yapılar olarak verilmiş.
Bu yılki raporda Türkiye listede 150. sırada yer alarak Avrupa kıtasındaki en az barışçıl ülke olmaya devam etti. Raporda ülkelerin barışçıllık düzeyleri siyasi dengesizlik, emniyet ve güvenlik, devam eden çatışmalar gibi ölçeklerin değerlendirilmesi ile puanlandı.

Rapora göre Avrupa en barışçıl bölge olmaya devam ediyor, dünyanın on barışçıl ülkesi içinden altısı Avrupa’da yer alıyor, fakat buna rağmen Dünya genelinde 2020 yılı 2008 yılından daha az barışçıl olarak kaydedildi. Başka bir deyişle rapor, dünya genelinde son on yılda meydana gelen çatışmaların ve krizlerin çözümsüz kalmaya devam ettiğini ortaya koyuyor.

Barış bir ütopya mı? Barışı hayal etmek ütopik mi?
Sözlük anlamına baktığımızda barış tanımı savaşın yokluğudur fakat devletler arası ilişkilerde ele alınan barışın hayatımızda savaşın yokluğundan öte bir anlamı vardır. Barış kavramına 1959 yılında kurduğu Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü ile yeni bakış açısı getiren Johan Galtung’a göre negatif ve pozitif barış olmak üzere iki çeşit barış türü vardır.
Negatif barış fiziksel anlamda şiddetin yokluğudur, fakat bir toplum içindeki gruplar arasında ya da devletler arasında çatışma yaratan nedenler ve sorunlarda ortadan kalmamıştır. Negatif barış kavramını düşünürken her an yeni bir olayın patlak vereceği gergin bir ortamı aklımıza getirebiliriz. Pozitif barışa geçiş sürecinde bir toplumda ya da toplumlar arasında daha önce çatışmaları yaratan nedenlerin çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Barış ortamının sağlanması şiddetin azalmasıyla doğru orantılıdır. Şiddetin çeşitlerine baktığımızda ise doğrudan ve dolaylı, Galtung’un ifadesi ile yapılandırılmış şiddet olmak üzere ikiye ayrılır; yapısal şiddet iki kişi arasında, gruplar arasında ya da bölgeler ve ülkeler arasında gerçekleşir. Yapısal şiddet farklı toplumsal statülerdeki bireylerin temel ihtiyaçlarına ve daha fazlasına sahipken bir kısmının bu olanaklara erişememesidir bu fark ne kadar artarsa toplumdaki yapısal şiddette o derece derinleşir. Bu da sömürü ve adaletsiz yapıların anlaşılması ile sona erdirilebilir. Toplumlarda yapısal şiddetin sona ermesi pozitif barışı mümkün kılar.
Toplumda ya da toplumlar arasında iletişimin azalması toplumların kutuplaşmasına ve varsayımların ve nefretin büyümesine yol açmaktadır. Nefret ise beraberinde şiddeti getirmektedir. Ülkeler arası diyaloğun kesilmesi durumunda meydan okuma ve nefret söylemleri siyasiler tarafından pek çok zaman yaratılmakta ve medya kanalı ile de pekiştirilmektedir.
Son on yılda Avrupa da yükselen sağ ve popülist liderler ön plana çıkmaya başladılar, bunlardan biri de Hollanda’daki Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, 2015 yılında yayınlanan Türkiye’ye mesaj içeren videoda ise insan hakları demokrasi gibi değerlerin İslam’a uygun olmadığını belirterek Avrupa’da daha az İslam istediğini dile getirdi.
Buna benzer başka bir örnek ise Norveç başbakanı Erna Solberg’ün Kuran’ın sayfalarını yırtan protestocular karşısında özgür konuşma hakkını savunarak protestocuları dolaylı yoldan desteklemesi olmuştu.
Türkiye’de ise Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından her seferinde altı çizilen batı karşıtlığı, Avrupa’yı ve Avrupa halkını tehdit eden Erdoğan daha önce ‘’siz böyle davranmaya devam ederseniz Avrupa’da hiçbir Batılı güvenle sokağa adım atamaz’’ uyarısında bulunmuştu.
Batı’da terör olayları sonrası Avrupa’da siyasetçilerin artan popülist söylemleri, Ortadoğu’da artan batı düşmanlığı!
Bu fiziksel ve psikolojik çatışma halinin yerini birlikte yaşam için diyalog nasıl sağlanabilir? Gelin hep beraber düşünelim.
