BRANDDAY

Tarafsız, yorum-haber ve analiz.

ANALİZ: MART AYINDA YAPILACAK AB ZİRVESİ ÖNCESİ TÜRKİYE NE GİBİ ADIMLAR ATABİLİR?

9 dakika okuma süresi

AB’nin yeni Dönem Başkanı Portekiz, Akdeniz şeridi ülkeleri arasında İtalya ve İspanya ile birlikte Türkiye’ye ılımlı, hatta olumlu bakan ülkelerden biridir. Malta’yı da buna katabiliriz. Portekiz, Yunanistan’ın Türkiye ile yaşadığı sorunlara hiçbir zaman taraf olmadı.

Şimdi diyeceksiniz Portekiz çok küçük bir ülke, AB Dönem Başkanı olarak ne kadar söz sahibi olabilir?

Bu ayrı bir konu fakat, Portekiz’in elinden geleni yapacağından hareket ediyorum. Portekiz Dışişleri Bakanlığı da bu konuda ilk olumlu sinyalleri verdi. Portekiz’in ve gelecek dönem başkanı olacak Slovenya tarafından Türkiye’ye karşı çok büyük problemler çıkmayacak. Ancak tabii ki bu konuda en önemli adımları Türkiye’nin atması gerekiyor.

Türkiye AB’ye karşı samimi ve gerçekçi adımlar atmalı

Cumhurbaşkanı Erdoğan AB ülkesi büyükelçileri ve maslahatgüzarlarıyla bir toplantı yaptı ve olumlu sinyaller verdi. “Bizim yerimiz AB’dedir. Bunu sizde kabul edin” dedi. AB’de yerimiz var demek, bizim demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade ve basın özgürlüğü konularında adımlar atmamızı da beraberinde getiriyor. Hukuk reformunu 4 aydır tartışıyoruz fakat Türkiye’de hukuk reformu için atılan önemli bir adım yok. Hala AİHM’in Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala için vermiş olduğu kararları uygulamayacağımızı en yüksek perdeden söylüyoruz. Bu açıdan Türkiye’nin ilk önce hukukta daha sonra insan hakları ve basın özgürlüğünde adımlar atması gerekiyor. Bunları yaparsa inandırıcılığı olabilir yoksa Yunanistan Türkiye’nin önünü kesmek için her şeyi yapıyor.

61. kez yapılacak Türk-Yunan görüşmelerinden bir sonuç çıkmaz

Bakın, 25 Ocak’ta Türkiye ve Yunanistan 61. Kez yapacağı görüşmeleri İstanbul’da yapacak. Yunanistan, İstanbul’a şartlı geliyor. “Ben sadece Ege’deki haklarımızla ve Doğu Akdeniz’deki konumumuzu Türkiye ile masada tartışırız” diyor. Ne Batı Trakya’daki Türk azınlığın hakları, ne 12 Ada’nın silahlandırılması, ne de daha sonradan el konulan 18 ada ve adacığın silahlandırma konusunu gündeme getirmek istemiyorlar. Yunanistan, Türkiye’nin masada yeni tavizler vermesini bekliyor. Zaten ilk tavizimizi verdik. 23-24 Mart tarihlerinde yapılacak AB Zirvesi’nden önce biz Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi’ni Antalya Limanı’na çektik. Bu adımımız Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs’a verdiğimiz ilk tavizlerdir diyebiliriz.

Şimdi gelelim Almanya’daki Hıristiyan Demokrat Parti’nin Genel Başkan Seçimleri’ne…

Almanya’da Hıristiyan Demokratların başına geçebilecek 4 tane aday var. Bunun içinde Markus Söder ve Nobert Röttgen gibi adaylar var fakat herhalde yapılacak bu genel başkan seçimi Friedrich Merz ile Armin Laschet arasında geçecek. Armin Laschet maalesef Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Başbakanı olarak Koronavirüs konusunda önlemleri zamanında alamadığı için puan kaybetti ama yine büyük bir şansı var. Friedrich Merz hiç beklenmedik bir açıklama yaptı. “Türkiye ile Gümrük Birliği’ni geliştirerek, özel bir statü verilebilir” dedi. Bu bizimde uzun zamandır TAVAK Vakfı olarak kamuoyuna açıkladığımız bir görüştür. Zira gerçekçi olalım, Türkiye artık AB’ye tam üye olma şansını kaybetti. Ancak geçmişte İngiltere örneğinde olduğu gibi bir özel statü ile üyelik sağlanabilir. İngiltere özel statüyle üye olmasına rağmen tam üye olarak nitelendirildi. Biz onu yapamayacağız fakat özel statülü ortaklık olabilir. Merz’in bu açıklamalarından sonra Laschet’le ben temasa geçtim. Sizin de böyle bir açıklama yapmanız çok olumlu olur zira Laschet Almanyalı Türkler tarafından da çok sevilen ve Türkiye olumlu bakan bir siyasetçi, “bende bu konuyu önümüzdeki haftalarda gündeme getireceğim” dedi.

Almanya’da yapılacak genel seçimlerde Hıristiyan Demokratlar yine 1. parti olarak çıkacaklar. İkinci parti olarak da çok büyük bir çekişme var. Geçmişte Sosyal Demokratlar olurdu fakat bu sefer SDP’yi zorlayan baya rakip partiler var. Özetle Almanya’nın Türkiye’ye tutumu çok önemli. Angela Merkel Türkiye’ye karşı önce çok sertti, daha sonra yumuşadı ve son olarak Türkiye’nin dostu olarak nitelendirebileceğimiz bir konuma geldi. Şimdi Armin Laschet partinin başına geçip, Başbakan adayı olursa, onun daha en başından Türkiye’ye olumlu yaklaşabileceğinden hareket edebiliriz. Türkiye’nin özel statüsü böylelikle güncellik kazanabilir.

Türkiye’nin özel statü konusunu ciddi bir şekilde ele alması gerekiyor

Türkiye’nin özel statüyü çok ciddi bir şekilde gündeme getirmesi lazım. Tam üyelik yönünde açıklamalar yaptığımız zaman Avrupalı büyükelçilerden aldığımız izlenimler buna gülüp geçmeleri oluyor. Türkiye’nin bu konuda çok ciddi adımlar atması gerektiğini düşünüyorlar. Şu anda 2017 Referandumu ile geçtiğimiz Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bunun pek mümkün olmadığını söylüyorlar. AB ile kurulacak özel statülü ortaklığı  da artık Türkiye’nin çok ciddi bir şekilde ele alıp şekillendirmesi gerekiyor. AB’nin 5 ayağından oluşan üyeliğinin biz 3 ayağını yerine getirirsek ki onlar sırasıyla;

1) AB bütçesine para verip, para alma: Tarımsal, bölgesel ve sosyal sutruktur fonlarından katkı alma,

2) Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği: NATO’nun dışında AB’de de askeri açıdan söz sahibi ülke olma,

3) Gümrük Birliği.

Ankara Anlaşması’na göre Türklerin orada iş kurmasına (artık serbest dolaşım diye bir şey gündemde yok) nasıl Londra modelinden gerçekleştirilebilir, bunları gündeme getirmek gerekiyor.

Bu konuda muhalefet partilerinin de adımlar atmasını bekliyoruz

Maalesef Dışişleri Bakanlığımız da bunları gündeme alan kişi yok. Yalnız her şeyi de Dışişleri Bakanlığından beklemeyelim, muhalefet partileri olarak CHP ve İYİ Partinin de adımlar atmasını bekliyorum. Zaten MHP’den ben böyle bir adım atmasını beklemiyorum. Baştan beri buna soğuk bakan bir parti ama artık CHP’nin yeni birini atarak Sosyalist Enternasyonel’de devamlı toplantılara katılması, sık sık genel başkanı veya dış politikada uzman bir isimi varsa onun dış ülkelere gitmesi lazım. Tek başına bu iş hükümetle olacak bir iş değil.

Kuzey Avrupa ve Akdeniz ülkeleri bu konuya sıcak bakacaktır

Akdeniz şeridindeki ülkeler eğer biz bu konuyu şekillendirirsek, yavaş yavaş sıcak bakacağından hareket edebiliriz. Ben Kuzey Avrupa ülkelerinin de Türkiye’yi dışlamadan ve artık tam üyelik isteğini dile getirmeden özel statüye sıcak bakacaklarından hareket ediyorum. Doğu Avrupa’daki ülkelerde bunun için kazanılabilir. Özel statü konusunda Türkiye akılcı yaklaşırsa AB içerisinde bu görüşün benimsenebileceğinden hareket edebiliriz.

Fransa bu konuda zorluk çıkarmamalı

İtalya katiyetle Türkiye’nin böyle bir isteğinin önünü kesecek bir ülke değil. İtalya ticarette ve diğer konularda Akdeniz şeridi ülkelerinin haklarının korunmasında Yunanistan’dan daha çok Türkiye’ye yakın bir ülke. Fransa ile biz köprüleri iki taraflı o kadar çok attık ki… Gerek Cumhurbaşkanımızın açıklamaları, gerek Fransa Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları, bu konuda ne gibi bir ilerleme sağlanabilir, fikir üretmek çok güç. Ancak herhalde Fransa’da Türkiye’yi tam olarak kaybetme noktasına gelmek istemez. İkili ticaret başta olmak üzere önemli ilişkilerimiz var. 550 bin Türk kökenli Fransa’da yaşıyor. Ben Macron’un da bu konuda daha akıllı yaklaşacağından hareket ediyorum. Esas önemli olan iş artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başta Macron olmak üzere Avrupalı politikacılarla tepişmemesi ve fazla hedef göstermemesi olmalı.

Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi her iki tarafında lehine

Gümrük Birliği Anlaşması’nın iyileştirilmesi konusunda ben ümitliyim. Zira bakın, 14 bin yabancı firma Türkiye’de yatırım yapmış durumda. Türkiye’de son zamanlarda firmaların güç duruma düşmesinden sonra, AB ülkelerinden gelen firmalar Türk firmalarını satın alıyor. Bugün siz belirli alışveriş merkezlerine veyahut marketlere giderseniz, artık Türk ürünlerinden çok bir Alman, Fransız şirketinin aldığı çikolatalardan tutun, puding firmalarının ürünlerine kadar bu malları görüyorsunuz. Gümrük Birliği’nden AB’nin de çıkarı var. Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesiyle ihalelere AB ülkelerinden gelen şirketlerinde katılması sağlanacak. Böyle bir gelişme olursa Avrupalılarda gelir buradaki ihalelere girer, bu herhalde Türkiye’nin aleyhine olmaz. Bakın lojistik sektöründe Türkiye Avrupa’da en güçlü ülkelerden biriydi daha sonra AB bütün yardımları Bulgaristan’a yaparak Türkiye’nin biraz ayağını kestiler ama lojistik sektörü de şu anda Türkiye ve AB arasında özellikle AB menşeli firmaların ürünlerini taşıyorlar. Her açıdan Gümrük Birliği’nin iyileştirilmesi Almanya tarafından önü biraz kesilen bir konuydu, ben bunun da düzeleceğinden hareket ediyorum. Gümrük Birliği’nin iyileştirilmesi hem 27 AB ülkesinin hem de Türkiye’nin yararına olacaktır.

Transatlantik İşbirliği Anlaşması’nda yer almalıyız

Özellikle Biden iş başına geçtikten sonra, Transatlantik İşbirliği Anlaşması’nı yapıp, AB ve ABD arasındaki Gümrük Birliği’ni sağladığı zaman Türkiye bundan yararlanır. Eğer Gümrük Birliği Anlaşması’nın iyileştirilmesi olmazsa, Rusya, Çin, Hindistan, Güney Afrika gibi ülkelerde olduğu gibi biraz Türkiye’de olumsuz etkilenecek.

Serbest Dolaşım hakkını artık unutalım

Vize meselesine gelecek olursak, artık bu gündemden tamamen düştü. Koronavirüs’ten sonra bu daha da zorlaştı. 16 Mart 2016’da Türkiye’ye verilen söz yerine getirilmedi ve Avrupa’da herkes unuttu. Galiba bizim de unutmamız lazım.

Türkiye AB’ye Suriyeli geçici sığınmacıları ülkelerine geri gönderme konusunda işbirliği teklif etmeli

Artık Türkiye’nin elinde sığınmacılar kozu AB’ye karşı yok. Bir ara Türkiye diyordu “ben bunları yollarım” fakat Meriç Nehri’ne sığınmacıları yığdık geçen 13 bin kişi oldu. Yunanistan buna karşılık AB’den bu 13 bin sığınmacı için 400 milyon € hibe aldı. 2018-2019 ve 2020 yılları için AB, Türkiye’ye öngörülen 3’er milyar €’dan 9 milyar € yardım yapması gerekiyordu bunu yapmadı ve bunun adı bile geçmiyor. 6 Milyar €’luk 2016-2017 yılları arasında verilen hibeleri de kendi belirledikleri STK’lar üzerinden yaptılar. Esasında Türkiye’nin AB’den bu paraları isteyip, Kuzey Suriye’de sığınmacıların geri dönüşünü teşvik edecek yatırımlar yapılması ve bu konuda Suriye Hükümeti’ne baskı kurması gerekiyor. Zira Esad’da bu yıl Avrupa’nın lider ülkelerine başta Fransa olmak üzere ziyaretler gerçekleştirip “biz artık tekrar Suriye usulü demokrasiye geçeriz” mesajını vermesini bekliyoruz. Bütün Avrupalı basını Müslüman bir ülke olarak tanımlanan Suriye’nin Halep ve Şam vilayetlerindeki yılbaşı kutlamalarını gösterdi. Bırakın Türkiye’yi, Avrupa’nın bile üstünde olduğunu gördüler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir