BRANDDAY

Tarafsız, yorum-haber ve analiz.

Faruk Şen’in yeni kitabından anekdotlar: “Almanya’da Milli görüşle olan ilişkim”

3 dakika okuma süresi

Milli görüş 90’lı yılların ortalarında Almanya’da çok güçlü bir örgüt olmuştu. Ciddi ekonomik güçleri vardı. Berlin’de kongre merkezindeki fuar alanını tutar ve bu toplantılara 4 -5 bin Türk dinleyici katılır, 20-30 tanede Alman dinleyici gelirdi. Almanlar için kulaklık verilir veya yanlarında konferansı tercüme edecek biri olurdu. Benim çalıştığım kurum açısından her seferinde konuşmacı olarak davet ederler, fakat ben hiçbir zaman katılmazdım. Hakkı Keskin’lerden tutun, Almanya’da sol tandaslı herkes bu konferanslara zevkle giderlerdi. Benim iki talebem vardı. Bunlar Duisburg Üniversitesinde derslerime gelen çocuklardı. “Hocam siz bizden çekiniyor musunuz? Bakın herkes geliyor” diye bana sitem ederlerdi. Birgün kendilerine 3 şartla geleceğimi söyledim. “Nedir hocam?” dediler, bir uçakta business koltuk isterim, iki konaklayacağım otel 5 yıldızlı olacak ve son olarak da 1.000 Mark konuşmacı ücreti istediğimi belirttim. Esasında hayatım boyunca Türk STK’ları için verdiğim konferanslardan para almamıştım. Bu 3 şartımı da kabul ettiler sonra son bir isteğim daha oldu. Ben gelip Türkiye-Avrupa ilişkilerinin Türkiye’ye olan yararlarını anlatmak istediğimi belirttim. Ona da “evet” dediler ve nihayet eşimi de yanıma alarak Berlin’e gittik.

Konferans solonuna geldiğim zaman hakikaten tamamen doluydu. Benim öğrencilerim geldiler ve bana “hocam 30 tane Alman konuğumuz var bunlar çok önemliler sizden ricam almanca konuşun biz sizi tercüme ederiz” dediler. “Bakın, sizin burada beni tercüme etme olanağınız yok, bir de ben hayatımda 5 bin Türk önünde almanca konuşmam. Almanlar beni hep dinliyor, bu sefer dinleyemesinler” dedim ve türkçe konuştum. Bir saat kadar AB’ye tam üye olmanın Türkiye’ye getireceği yararları dile getirdim. Konuşma bittikten sonra herkes benim üzerime saldırarak sorular sormaya başladılar. Her soruya gerektiği cevabı verdim. Bu arada, sorular çok alkış, benim cevaplara az alkış geldiği zaman “Bakın, benim yabancı bir sahada oynadığım nasıl belli oluyor. Benim cevaplarım sizin sorulardan daha iyi ama çekinip alkışlayamıyorsunuz” diye de sataşmıştım. Son olarak biri ayağa kalktı ve “hocam size son olarak bir soru soracağız” dedi. “Nedir?” diye sorduğumda “biz AB’ye üye olursak, erkek-erkekle, kadın-kadınla evlenebilecek, buna ne diyorsunuz” dedi. O zaman İngiltere’de iki rahip birbirleriyle evlenmiş ve kamuoyu belirli çalkantı içine girmişti. Ben “hayır, asla” dedim. “Biz AB’ye girsek, yine erkek-kadınla, kadın-erkekle evlenecektir” dedim. “Bu konuda hiç şüpheniz olmasın, bakın siz dört kadınla evlenmeye bile “evet” diyorsunuz, artık Türk halkının bunu yapacak gücü kalmadı. Olanak olursa herkes sevgili zaten buluyor” diye sataşarak cevap verdim. Sonunda herkes beni çok alkışladı. Toplantı bitip sahneden aşağıya inince, Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Oğuzhan Asiltürk gibi milli görüşün üst kademesi gelip beni tebrik ettiler. Rahmet Erbakan “hocam, her şey çok iyide, Hz. Peygamber efendimizin adını ağzınıza almasaydınız” dedi. Burada bana sataşarak, benim İslam açısından böyle bir cevap vermemden rahatsız olduğu ortaya çıktı. Bende kendisine: “Kusura bakmayın, ben sizin gibi Gürcistan’dan, Livaneli Köyü’nden gelmiyorum. Benim dedelerim Emir Sultan’ın torunlarıydı, onun için müsaade edin, Hz. Peygamber efendimizin adını sizden daha fazla anmaya layıkım” dedim. Erbakan bu söylediğime çok bozulmuştu.       

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir