Türkiye’nin Musul ve Kerkük’te hakları var mı?
5 dakika okuma süresi
Erbil ve Bağdat’ın Kerkük’ün güvenliği konusunda Irak Ordusu ile Peşmerge’nin ortak çalışma noktasında anlaşması “Kerkük’ün statüsü” tartışmalarını yeniden başlattı. Türkiye’de de uzun yıllardır tartışılan bu konu, 2017 yılında Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin tartışmalı bölgeleri de dahil ederek referandum kararı almasıyla Türkiye, Irak ve İran’ın müdahil olmasıyla ciddi bir krize dönüşmüş ve Kerkük’teki Peşmerge güçleri yerine İran’a bağlı Haşdi Şabi milis güçleri kente girmişti.
2021 Irak Genel Seçimleri sonrası Kerkük ve Musul’da gücünü konsolide eden IKBY’ye bağlı Peşmerge güçlerinin şehrin güvenliği için yeniden Kerkük’e girmesi karşısında Türkiye’nin politikasının ne olacağı da merakla bekleniliyor.
Musul ve Kerkük’ün Türkiye’den nasıl kopartıldı?
Mayıs 1918’e gelindiğinde İngilizler Kerkük’e ulaşmışlardı. Fakat Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı zaman henüz Musul’a ulaşamamışlardı. Musul’u antlaşma maddelerine dayanarak 6 Kasım’da işgal etti. İngilizler bölgede bir yönetim kurdu, bu yönetim de 1920 yılına kadar devam etti. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra toplanan San Remo Konferansı (18-26 Nisan 1920) ile Musul’un yönetimi İngiltere’nin himayesindeki Irak’a verildi.
Yunanistan’ın mağlup edilmesinden sonra başlayan Lozan görüşmelerinde Türkiye konferansta Misak-ı Milli’yi ve tam bağımsızlığı sağlamayı hedef almıştı. Konferansa giden heyete Irak sınırı ile ilgili olarak Süleymaniye, Musul ve Kerkük illerinin geri isteneceği, bundan başka bir durum ortaya çıkarsa hükümetten talimat alınacağı direktifi verilmişti. İngilizler İşgal ettikleri Musul’un Irak sınırları içinde kalması konusunda ısrarlı olmuştu. Türk tarafı Musul meselesi hakkındaki tezini Türklerin ve Kürtlerin kardeş oldukları, Musul ve Kerkük nüfusunun 3’te ikisinin Türkmenler ve Kürtler tarafından oluşturulduğu üzerine temellendirmişti. İsmet İnönü, Musul’u topraklarının bir parçası olarak gördüklerini ve konuyu ülke meselesi olarak ele aldıklarını konferansta belirtmişti. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ise Türk tarafının önerisini kabul etmemişti.
Türkiye ve İngiltere bir antlaşmaya varılamadığı için bu meselenin antlaşmanın imzasından 9 ay içinde İngiltere ve Türkiye arasında müzakere edilmesine, mesele yine çözülemezse sorunun çözümünde Milletler Cemiyeti’ne gidilmesine karar verilmişti. 4 Şubat 1923’te içinde Musul meselesinin de olduğu üzerinde anlaşılamayan konulardaki kesilen görüşmeler Türk heyetinin önerisi ile tekrar 23 Nisan 1923’te başlamış ve 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması ve ekleri olan sözleşme, protokol ve bildiriler imzalanmıştı. TBMM, Lozan Antlaşması’nı 24 Ağustos 1923’te onaylamıştı.
Lozan’da çözülmeyen bu sorun 1926 yılında Ankara Antlaşması ile sonuca ulaştı
Lozan Antlaşması’nın imzalanması Türkiye’nin Misak-ı Milli’de belirttiği ilkelere aykırı bir durum oluşturmuştu. Misak-ı Milli sınırları içinde tespit edilmesine rağmen Lozan’da çözülemeyen Musul sorunu Türkiye’yi oldukça fazla surette uğraştırmıştı. Söz konusu edilen problem coğrafi olarak Ortadoğu’yu ilgilendiren bir sorun olmasına rağmen Ortadoğu ülkeleri o tarihte henüz kendi bağımsızlıklarını kazanamadıkları için sorunların çözümünde Türkiye’nin karşısında İngiltere ve Fransa bulunmuştu. Savaştan sonra Londra ve Haliç Konferansları’nda soruna çözüm bulunamayınca bölgenin geleceği Milletler Cemiyeti’nin vereceği karara bırakılmıştı.
Sorun Milletler Cemiyeti’nde 19 Eylül 1924 günü görüşülmeye başlanmıştı. Bu konuda Türkiye’nin bölgede bir halk oylaması yapılması yolundaki talebi bölge halkının cahil oluşu ve kolay kandırılabilir olması nedeniyle İngiltere tarafından kabul edilmemişti. İngiltere o zaman cemiyetin en nüfuslu üyelerinden biri idi. Milletler Cemiyeti sorunu araştırıp bir rapor meydana getirmeleri amacıyla tarafsız devletlerden üçlü bir komisyon oluşmasını istemişti. Komisyon çalışmaları sonunda bir rapor hazırlayarak bunu cemiyete sunmuştu. Milletler Cemiyeti önce yapılacak oylamanın içeriği hakkında Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını sormuştu. Daha sonra Brüksel Hattı oybirliğiyle sınır olarak kabul edilmişti.
Nihayetinde sorun cemiyetin bölgenin geleceğini İngiltere lehine veren kararıyla, Türkiye bu kararı kabul etmemesine rağmen Süleymaniye, Musul, Kerkük ve Erbil’in içinde olduğu Musul eyaleti İngiltere mandasındaki Irak’a verilmişti. Musul halkının da ırak vatandaşı sayılması kabul edilmişti. Böylece, Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde yaklaşık 400 yıl kalan ve İngiltere’nin bölgedeki petrol kaynaklarını elde etme ve kendi sömürge yollarını güvence altına alma çabalarıyla bu bölge elden çıkmıştı.
1925 yılında yeni kurulan Türkiye’ye Irak sınırı zorla dayatılmış olmaktaydı. Türkiye baş gösteren Şeyh Sait Ayaklanması nedeniyle Milletler Cemiyeti’nin kararını kabul etmeye mecbur olup Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın deyimiyle İngilizlerle ile iyi geçinmek için İngiltere ve Irak ile görüşmeler yapmıştı. Görüşmelerin sonunda 5 Haziran 1926’da Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşması adıyla imzalanan Ankara Antlaşması ile bu sorun nihai çözüme kavuşturulmuştu.
Antlaşma ile Türkiye Irak’ın petrol gelirlerinden %10’unun gelirini 25 yıl süre ile almayı İngiltere’ye kabul ettirmişti. Antlaşmaya eklenen bir ek madde ile Türkiye % 10’luk gelirini isterse 12 ay içinde para karşılığı devredebilecekti. Ancak antlaşmadan 4 yıl sonra Türkiye, 500.000 sterlin karşılığında bu haklarından feragat etmişti.
