BRANDDAY

Tarafsız, yorum-haber ve analiz.

Suskunluk sarmalının içinden geçiyoruz

3 dakika okuma süresi

Türkiye’de özellikle 2018 başkanlık sistemi sonrası hızla artan “suskunluk sarmalı” toplumun tümünü rehin aldı adeta. Susmayanın ötekileştirildiği, bütünüyle biat kültürünün oluşturulduğu Türkiye’de, ülke yangın yeri fakat devleti yönetenlerin tek yaptığı şey inkar etmek ve bütünüyle yalan söylemek… Türkiye’de yolsuzluklarla ilgili ortaya çıkan bilgi ve belgeler, muhalefetin ısrarla sorduğu ancak Cumhurbaşkanı’nın bir türlü toplumu tatmin edecek net, nitelikli bir açıklamayı 128 milyar dolarlık merkez bankası rezervlerine yönelik yapamayışı, 5 müteahhit Türkiye’nin kaynaklarını sömürürken ki yaklaşımları da göz önüne alındığında, bu dönemin adı işte tam da bir “suskunluk sarmalı” olduğu gerçeğini bize daha da iyi yansıtıyor.


Bir insan gözü ile gördüğünü, kulağı ile duyduğunu neden ve nasıl inkar eder, bilen var mı? Evet ben biliyorum: “Sözün bittiği vicdanların sessiz kaldığı bir dönemdeyiz gene bir sessizlik gene bastırılan duygular…” Nedeni basit: “Baskıcı bir yönetim altında korkutulan, sindirilen bir halk.”

Şöyle açıklayayım: “Özel bir şirket düşünün (Cengiz inşaat)… Bu şirketin üst düzey yöneticisi, bir parçası olduğum (vatandaşlık bağı ile) devletimin yönetimin de bulunan rejimin adamları ile anlaşmalar yapıyor ve sonra çıkıp benim değerli milletime rahatlıkla sövüyor ve bunu bütün kulaklar duyuyor (!) Sonra aynı şahısın şirketi, patronlarının isteği üzerine sövme işlemini gerçekleştiriyor… Bunu da bütün gözler görüyor… Soruyorum size… O Devlet yöneticileri bu şahsa bu inisiyatifleri verirken oraya bu sövülen milletin oyları ile geldiklerini bilmiyorlar mı?”

Bir ahlaki çöküş ile karşılaştığımız bu dönemde suskunluk sarmalı tanımını bu yüzden bir kez daha açıklamak istiyorum: “Bir kişinin/grubun savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun (okulda sınıf, fabrikada soyunma odası, orduda yemekhane, belediye otobüsü, akraba ziyareti, hastane koridoru vs.) ‘genel-geçer’ kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşurken kendini kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin (veya kendi fikrine yakın görüşlerin) toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar.

‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi içinde dört temel faktör vardır:

Kendi görüşlerinin toplum nezdinde, ‘kabul görmeyeceğini’ bilen fakat kaybedecek bir şeyleri olmadığına inanarak veya inanmayarak ‘sarmaldan’ çıkmış, her zaman azınlıkta kalacağının farkında olarak görüşlerinden taviz vermeyen kişi/gruplar…

Kitle iletişim araçlarının (Medya; etkisiyle (ve çoğu zaman bizzat medyanın sürekli tekrarlaması ile) yaratılmaya çalışılan ve en sonunda baskın gelen ‘Genel-geçer görüş’ bir diğer adla ‘Toplumsal Algı’, fikirleri ‘aykırı’ addedilen sınıf ile ‘genel-geçer’ addedilen sınıfa dahil olmak arasında, dışlanma korkusu nedeniyle fikirlerini açıkça söylemeyen ve kararsız kalan kişilerin toplamı.

Teori sadece ‘iki kubun (düalizm)’ birbirine olan etkisini incelemek üzerine kurulu değildir. Hangi fikrin, siyasi görüşün, kanının, yaklaşımın, inanışın, geleneğin, tezin, anti-tezin, felsefenin vs. doğru hangisinin yanlış saptamasını yapmaya çalışmaz. Birden fazla algının bir arada yaşadığı ‘iklim içinde’, ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi eğilimlerin ne yönde olduğunu ve zamanla değişiklik gösterip göstermediğini araştırır (kaynak: Vikipedi). “

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir