Türkiye’de vatandaşlardan gizlenen politik gerçekler
4 dakika okuma süresi
AKP iktidarının krizleri fırsata çevirme politikası son derece pragmatik ve oportünisttir. 10. yılını geride bırakan ve artık giderek Türkiye’yi çıkmaza sürükleyen Suriye İç Savaşı da buna maalesef istisna taşımıyor. Hükümetin Türkiye’de uzun yıllardır hedeflediği temel politika Türkiye’nin ulusal kimliğini ümmetleştirmek olduğu artık kanıksanmayan bir gerçek.
Soysal devlet için üzerlerine düşen yurttaşlık görevlerini yerine getirmeye çalışarak bu işleyişe vergilerini ödeyerek katkıda bulunan fakat haklarının neler olduğunu bilmeyen bir vatandaşlık profiline sahibiz. Özellikle kriz zamanlarında belirginleşen bu durumlarda giderek yoksullaşan geniş toplumsal kesim, demokratik çerçevede siyasilere yoksulluğunun nedenlerinin cevabını vermelerini isterler. 2002 seçimleri bu perspektif açısından güzel bir örnektir. Artan yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ve istikrarsızlık karşısında halkımız eskiyi yıkmış ve yeni gelene şans vermişti.
Ancak geldiğimiz noktada siyasetin sıkışmışlığı ve artan baskı karşısında halkın değişim için umudunun da giderek kırıldığını görmekteyiz. Siyaset maalesef Türkiye’de aç gözlü, şeref, onur, haysiyetten yoksun… Peki hiç bunun sonuçlarını düşündük mü? Biz bunu düşünmek ve anlamak yerine susmayı, beklemeyi öğrendik. Türkiye’de demokratik kültür maalesef halkımız tarafından içselleştirilmediği için devletin parası ile zenginleşmiş, kendini milletin üstünde gören Erdoğan rejiminin yandaşları bu kadar pervasızca hareket ediyor ve hiç hesap vermiyorlar. Vatandaşlar 21. yy ‘ın imkanları ile araştırmak, öğrenmek ve neden-niçin sorularını sormak yerine, susmayı tercih etmeye devam ederse, her şey için geç kalmış olacağız.
Bu ülke yolsuzluk, çıkar çatışması ve makam mevki için her şeyi yapabilecek siyasetçileri çok gördü fakat hiç ders çıkarmadığı ve bu durumdan şikayet etmediği için daha vahim bir tabloyla her seferinde karşı karşıya kaldı. Şimdi halk tek başına ve bu tablodan nasıl çıkacağını bilmeyerek bir kurtuluş yolu arıyor. Muhalefet partileri buna bir nebze yardımcı oluyor ama daha geniş bir perspektifle adım adım Türkiye’nin nereye savrulduğunu halkımızın önüne koyamıyorlar. Asıl sorunlarla yüzleşmek yerine yüzeysel sorunları tartışıp, asıl yapılmak isteneni kaçırıyorlar. Bu onların suçu diyemeyiz ama gerçek bir muhalefet örneği ne yazık ki ülkemizde yapılmıyor.
Yazımın başında da belirttiğim gibi özellikle hükümetin sığınmacılar üzerinden adım adım uygulamaya aldığı gizli ajanda, önümüzdeki seçimler açısından da son derece önemli bir unsur. İstanbul’da edindiğim bilgilere göre vatandaşlık alan Afrikalı, Suriyeli, Iraklı ve Afgan sayısı her geçen gün artıyor. Devletin açıkladığı sayılar ise güven vermiyor. Ülkemizde yaşayan ve sayıları 8 milyona yaklaştığı düşünülen sığınmacının önemli bir kısmının vatandaşlık alması ve oy kullanması durumunda AKP eriyen oylarını arttırmış olacak.
Televizyon programlarında, sosyal medyada Z kuşağı gerçeğini tartışıyoruz. Geleceğin Türkiye’si için umut ediyoruz fakat özellikle ülkemize gelen sığınmacılara neden nasıl vatandaşlık veriliyor sorularını sormak ve cevaplarını bulmak, iyi anlamak ve analiz etmek gerekiyor. Bu konunun geleceğimiz için ne denli elzem ve önemli olduğunu bilen ve bunun için çalışan bir muhalefet şart. Çünkü bu konu asla göz ardı edilmemeli. Elbette aşırı sağ siyasetle sığınmacılara nefret söylemi ile bir yanlışı başka bir yanlışla çözmeye de çalışmamalıyız. Son Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle yarım milyon Ukraynalı ülkenin Batı sınırlarına (Romanya, Polonya, Slovakya) akın etti. İnsanlar kabul edilirken gördük ki her birinin kimlik bilgileri alınıyor. Peki neden Türkiye’nin güney sınırları otobana dönüştü? Buradan hareketle bile hükümetin bu gizli ajandasını görmek mümkün.

Sistemin dişlileri arasında sıkışmış tek başına boyun eğmek yerine savaş vermeyi tercih eden bir kadın girişimci…