KÖYLÜ MERA, ŞEHİRLİ ET DERDİNDE
4 dakika okuma süresi
15 Ocak 2023 tarihli Bandırma Gerçek Gazetesi’nde “Karacabey Hürriyet Köyü Haksız El Konan Tapulu Meralarını Geri İstiyor” başlığıyla bir haber çıktı. Köylüler 6 bin dönümlük meralarının 850 dönümünün satışına karşı çıkmışlar .Konu Ankara’ya da aktarılmış.
Gelelim şehirlerimize. Büyük bir çoğunluğu kırmızı ete aşırı fiyat yükselmesinden dolayı ulaşamıyor, Et ve Süt Kurumunun önünde daha ucuz fiyatla et almak için sabah karanlığında kuyruğa giriyor.
Türkiye kırmızı ette havlu atmış bulunuyor. Bu konularda sayısız yazılar yazılıyor, raporlar hazırlanıyor, bilen ya da bilmeyen ya da konuları saptıranlar TV ve medyada boy gösteriyor. Ve de çözüm için ithalata başvuruluyor. Ancak konunun yapısal özellikleri yeterince göz önüne alınmıyor.
Kırmızı Ette Neden Havlu Attık? Birçok neden var.
Birincisi; küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarının beslenme kaynaklarının başında gelen meralarımızın hızla azalması .
İkincisi; kırmızı et açığının artırılmasında sığır yetiştiriciliğinin öne çıkarılması.Bununla birlikte Türkiye meralarının ot üretim hacminin yetersiz olması nedeniyle Türkiye’de sığırların ot ihtiyacının , sulu tarımla elde edilen mısır silajı ve yonca gibi yem bitkilerden karşılanması. Ancak su ve elektrik paralı.Üstelik beside ve yetiştiricilikte fabrika yeminin öne çıkarılmış durumda . Fabrika yeminin ham maddesinin neredeyse ithalata(dövize) dayalı olması nedeniyle de et üretim maliyetlerin giderek yükselmesi .
Üçüncüsü; koyun ve keçi yetiştiriciliğinin ihmal edilmesi. Söz gelişi yaklaşık 40 yıl önce kişi başına 1 koyun düşerken günümüzde bu sayı 3 kişiye 1 koyun düşer durumuna geldi.
Dördüncüsü; 1980 yıllardan beri uygulanan neo-liberal politikalarla, dev tarımsal işletmelerle yapılan şirket tarımcılığına ağırlık verilmesi. Küçük ve orta ölçekli köylü tarım işletmelerinin izlenen tarım politikalarıyla ihmal edilmesi ve tarımsal nüfusun azalmasına bağlı olarak hayvan sayısının toplam nüfusa göre artmaması. Ancak bu model Türkiye için uygun değildi. Türkiye tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğu, küçük ve orta ölçekli işletmelerdir .Ancak bunlara yapılan desteklemeler çok yetersiz kaldı. Ve köylü tarımcılığının ihmal edilmesi sonucu, tarımsal nüfusun azalmasına bağlı olarak hayvan sayısı toplam nüfusa göre artmadı.
Beşincisi; koruyucu hekimliğin yeterince önemsenmemesi. Türkiye’de genç hayvan ölümleri yüksek düzeyde. Dolayısıyla krizi ortaya çıkaran nedenleri gidermek gerekiyor. Kısaca;çayır-meralarımızın yapısal özelliklerinden kaynaklanan ot üretim kapasitemizin sınırlı olmasından dolayı kırmızı et sorununa sığır sayısını artırarak çözüm bulmak gerçekçi değil. Çünkü, değindiğimiz üzere büyük ölçüde ithalata dayalı fabrika yemine dayanarak yapılan sığır yetiştiriciliği ve beside maliyetler yüksek.
Sonuç olarak şu söylenebilir: Küçükbaş ve büyükbaş hayvanların ot ihtiyacının ekonomik açıdan birincil kaynağı çayır-meralardır. Bununla birlikte ülke hayvancılığının bel kemiği olan doğal çayır ve meralarımız, 1940’lı yıllarda 44 milyon hektarla ülke topraklarımızın yarısından fazlasını kaplarken, günümüzde mera alanı dahil tüm otlakların kapladığı alan yaklaşık 14,5 milyon hektarın altına düşmüş.Bu düşüşte, yazının başında değindiğimiz üzere meralarımızın tarım dışı kullanıma açılması da giderek vahim bir etken olmuş durumda. Üstelik doğal yem alanlarımızın bitki örtüsü, plansız, aşırı ve erken otlatmalar nedeniyle de bozulmuş ve erozyona açık alanlar haline gelmiştir.
Meraların, toprağın yorganı olduğunu yeniden anımsamak gerekiyor.

Mustafa Kaymakçı, 1945 yılında Rodos’ta doğdu. İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirdi. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü’nden 1969 yılında mezun oldu. 1978 yılında doktorasını tamamladı. Konuk araştırıcı olarak 1980 yılında İskoçya Roslin Enstitüsü’nde bulundu. 1983’de doçent, 1988’de profesör oldu. Kaymakçı’nın birçok başarı ödülü var bu ödülleri 2004 yılında Ankara’da aldığı “TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası BİLİM ÖDÜLÜ” taçlandırdı.