BRANDDAY

Tarafsız, yorum-haber ve analiz.

Suudi Arabistan ve Vahabilik üzerine analiz | Mehmet Demirkol’un yazısı

4 dakika okuma süresi

İlk Suud devleti, bugünkü İŞİD gibi vahşet ve barbarlık eylemleriyle ortaya çıktı.

Padişah İkinci Mahmut, Suud’lara çok kızdı. İlk Suud Devleti’nin lideri Abdullah Bin Suud, İstanbul’a getirildi. Padişahın emriyle Abdullah Bin Suud`un kafası kesilip, kellesi denize atıldı…

Padişah hızını alamadı ve hemen ardından Bin Suud’un üç oğlunu, İstanbul’da üç ayrı meydanda idam ettirdi. Cesetler padişahın emriyle ibret olması için çürüyene kadar bekletildi. Tarih: 1818.

Yıllar sonra yine bir Suud devleti kuruldu ama Osmanlı İmparatorluğu bu devleti de kanlı biçimde devirdi. Tarih: 1891.

Aynı yıllarda petrolün geleceğin en önemli hazinesi olduğu ve bu hazinenin de Arabistan’da bol bol bulunduğu fark edildi.

Osmanlı, Almanya ile ittifak içinde olduğu için, İngiltere muhteşem bir plan yaptı.

O tarihte Arabistan’da işinde gücünde normal, ılımlı insanlar yaşıyordu. Dini baskı çok az düzeydeydi.

Osmanlı tarafından iki kez bastırılan ve en vahşi şekilde cezalandırılan Vahabi Selefi Suudi ailesi, adlarının söylenmesinden korkar biçimde sindirilmişti.

İngilizler Arabistan’ı doğrudan işgal etseler sadece Osmanlı`yla değil, ülkedeki ılımlı çoğunluk Müslümanlarla da savaşmaları gerekecekti.

Bu sırada bazı İngilizlerin aklına artık kaybolmuş bu Vahabi ailelerinin artıklarını bulma fikri geldi. Arabistan’a dağılmış güçsüz Vahabi Selefi kabileleri bulundu.

Bunlarla tek tek anlaşıldı. Hepsine silah temin edildi. Ve İngiltere, beslediği köpeklerine emretti: Herkesi kesin, öldürün, yok edin.

Arabistan yarımadası insanlık dışı katliamlarla kana bulandı. Arkalarında silah ve sermaye gücü olan acımasız çöl katilleri, önce kendi topraklarındaki tüm ılımlı Müslümanları öldürdüler ve itaat ettirdiler.

Ardından Osmanlı ile savaşa giriştiler. Bu savaş akıl almaz bir savaştı. Cephenin her iki tarafı birbirine “Allah Allah” diye saldırıyordu.

Vahabiler, İngilizlerin sonsuz silah ve para yardımıyla Osmanlı’yı yendiler.

Arabistan’daki son Osmanlı Komutanı Fahreddin Paşa İngiliz komutanlı Suudi ordusuna yıllarca direndi. En sonunda peygamberin mezarında iki gün dua ettikten sonra kutsal toprakları İngiliz egemenliğine bıraktı.

Fahreddin Paşa ömrünün geri kalanını ibadetle geçirdi. Atatürk onun için “Sağlığında tarihe altın harflerle yazılmış nadir insanlardan” demiş ve ölene kadar kendisini sürekli ziyaret etmiştir.

Katar, Abu Dhabi, Dubai, Suudi… Bunların tamamı, yüz küsur yıl önce İngilizler tarafından silahlandırılan ve İngiltere’ye bağlılık yemini edip Osmanlı’yı sırttan vuran kabile reisleridir.

Bu ülkelerin tamamı, başlarındaki şeyh ve kralın iki dudağının ucunda diktatörlük, faşizm devletleridir.

Komik bir ayrıntı:

Suudi Arabistan’da iki yıl önce kadınlara seçme hakkı tanındı. Bu hak henüz uygulanmadı. Ama tüm dünya basını “Nihayet Suudi Arabistan’da da kadınlar seçim yapabiliyorlar” diye duyurdu.

İşin komik yanı şu: Suudi Arabistan’da seçim yapılmıyor. Bizdeki apartman yöneticisi kıvamında yerel yöneticiler göstermelik olarak seçiliyorlar ama kral istediği anda bunları görevden alıp başkasını atayabiliyor.

Yani bütün dünya, kadınlar yapılmayan seçimlere katılma hakkı kazandığı için sevinmiş oldu.

Suudi kralın sarayının girişinde, ana kapının üzerinde altından dev bir tuğra görürsünüz. Bu tuğra, 1818’de Osmanlı tarafından kafası kesilen Abdullah Bin Suud’a aittir.

İki yüz yıl önce, Osmanlı, adamların dedesinin kafasını kesip, en aşağılayıcı biçimde denize atmış.

Siz bu ailenin bizim hayrımıza bir şey yapacağına inanıyor musunuz?

Ben Suudi Arabistan halkını, orada yaşayan ve kralın diktatoryası altında ezilen kadınlar ve “çocuk kadınlar” başta herkesi sevgiyle kucaklıyorum.

Arap halkını, Vahabi terörizminin baş mağduru olarak görüyor ve onlarla dayanışmak istiyorum.

Öte yandan hepsi aynı ailenin ferdi olan Katar, Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt gibi kabile devletlerin başındaki İngiliz, İsrail ve ABD köpeği faşist diktatörlerden; onların kirli ilişkilerinden ve ülkemdeki işbirlikçilerle elele vatanımı ele geçirme gayretlerinden tiksiniyorum…

Bu heriflerin Türkiye’deki her bankayı, her şirketi satın alma çabasını bilinçli bir işgal faaliyeti olarak görüyorum.

Ve yine bu heriflerin kuyruk acısının sadece Atatürk’le, Fahreddin Paşa ile sınırlı kalmadığını, esas kinlerinin kurucularının kafasını kesen Osmanlı’ya olduğunu da gayet iyi biliyorum.

Türkiye projesi yok olmadıkça, hepimiz kesilmedikçe, son ocağımız sönmedikçe bu kindar diktatörlerin rahat etmeyeceğine eminim.

Özetle Arap halkına değil ama bu iğrenç Arap diktatörlerine karşı hepimiz uyanık olmalıyız.

Bunlar ülkemizi işgal etmek için Türkiye’ye para basıyorlar, bizi sevdikleri için değil.

İşbirlikçileri ya durumu anlamıyorlar veya daha beteri anlıyorlar… Uğur Mumcu bu ilişkileri yazmaya başladıktan sonra İsrail tarafından öldürüldü.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir