BRANDDAY

Tarafsız, yorum-haber ve analiz.

Bir Başkadır: Türkiye’de bastırılmış benlikler ve kalıplaşmış önyargılar üzerine sert gerçekçi bir dizi

3 dakika okuma süresi

Bu yazı Spoiler içerir dikkat!

Netflix bu ay Berkun Oya’nın yazdığı ve yönettiği Bir Başkadır dizisini konuştu ve dizi Özellik Twitter’da üzerine çok konuşuldu. Ortak düşünce Türkiye’nin toplumsal yapısına gerçekçi bir bakış açısının çizildiği yönünde gelişirken, dizideki her bireyin taşıdığı kimliğe dışarıdan bakıldığı zaman tamamıyla basma kalıp düşüncelerle yaklaşıldığı, aslında her kimlik kendi içinde yaşadıklarıyla bu kalıpların ötesinde bir benlik ortaya koyduğu dizide oldukça başarılı işlenmiş.

Dizi 8 bölümden oluşuyor ve merkezinde Meryem karakteri yer alıyor. Meryem İstanbul’un yoksul mahallelerinde yaşayan bir genç kadın ve bayılma problemleriyle bir doktorun tavsiyesiyle psikiyatriste gider. Meryem öyle bir karakterdir ki onun merkezinde gelişen olaylar ve bu çerçevede hayatına paralel kesiştiği her bireyin kendi içinde yaşadıkları bir “yüzleşme” sürecine dönüşür. Mesela elit bir ailede büyüyen orta yaşlarındaki doktor Peri, bu yeni hastası olan taşralı başörtülü genç kadınla iletişim kurmakta zorlanır ve kendi içinde bunun nedenleriyle yüzleşir. Doktorumuz Peri’yi tüm kişiliğiyle etkileyen Meryem onda bir iz bırakır.

Ancak dizide beni en çok hikayesiyle kendine çeken karakter olan Ruhiye yaptığı bir yolculukla dizideki yüzleşmelerden bana göre en büyüğünü gerçekleştiriyor. Ruhiye, Meryem’in doktoru Defne’ye anlattıklarından hareketle majör depresif olduğu tanısı yapılsa da aslında bir travma söz konusudur. Ruhiye genç kızken köyünde tecavüze uğrar. Meryem’in abisiyle evli olan Ruhiye iki çocuk sahibidir. Yasin Ruhiye’yi çok sevse de onun 2 yıldır süren bu depresyonu Yasin’i huzursuz ve mutsuz bir bireye dönüştürür. Ancak Ruhiye’nin yolculuğu sonunda geçmişleriyle barışan ve yüzleşen çift birbirlerine duydukları aşkı dizinin sonunda fark edip yeni bir başlangıca imza atarlar. Yönetmen bu yolculukta Ruhiye’nin değişimini ve dünyasını izleyiciye aktarırken bir taraftan kendisine tecavüz eden kişinin yaşadığı pişmanlığı ve silahla Ruhiye’ye “al şu silahı kafama sık, bitsin” dediği sahne, bir taraftan onunda yaptığı bu suçla yüzleşmesini işliyor.

Dizinin modern ilişkilerin ıssız adamı karakteri ise Meryem’in gündeliğe gittiği plaza insanı “Sinan Bey” oldu. Dizide tam 3 kadının ortak noktası olan Sinan’nı en iyi özetleyen kişi ise Gülbin oluyor. Sinan’ın plazaya gömülü lüks hayatı ve birey olarak duygusal bir bütünlüğü kalmayıp tamamen tek düzeleşen yaşamını, ona tüm gerçekliğiyle Gülbin tokat gibi çarpıyor. Bunu yaparken de Sinan’ın hemen arkasında olmasını bilmeden ağır bir şekilde arkadaşlarıyla birlikte dalga geçerek yapıyor. Elbette Sinan’da yaşamındaki bu küçük düşürücü eksikliğin duygu olduğu gerçekliğiyle sonunda yüzleşiyor tabii…

Diziyi izledikten sonra benimde kendi içimde yüzleştiğim ve benim özümü oluşturan etkenleri sorguladığım oldu elbette… Dizi sizi bir monologa istemsizce sokuyor ve anlatılan hikayelerde kendinizden bir parça görüyor oluyorsunuz. Ben bu diziyi Psikiyatrist Dr. İnci Şen’le konuştuktan sonra yazdım ve o da bu diziyi tüm yönüyle beğendi ve tam not verdi. Uzman görüş alındı…

Son olarak arkadaşımın ben bu yazıyı yazarken attığı müzikle sizi baş başa bırakıyorum. Sizi kendi içinizde derinlere götürecek bir müzik olduğunu düşünüyorum.

Görüşmek üzere!   

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir