BRANDDAY

Tarafsız, yorum-haber ve analiz.

Lizbon: Erasmus deneyimim

12 dakika okuma süresi

İki dönem boyunca bir Avrupa şehrinde okumak sanıyorum Türk öğrenciler için inanılmaz güzel bir fırsat.  Erasmus öğrenim programı, her gün haberlerden duyduğumuz Avrupa Birliği’nin nasıl bir birlik olduğunu üye ülke ve aday ülke vatandaşlarına ne gibi imkanlar sunduğunu ilk elden görme ve deneyimleme imkânı tanıdı bana. 

Bildiğiniz gibi Avrupa Birliği Schengen bölgesi içinde insanların ve ürünlerin serbest dolaşımının sağlandığı bir birlik ama tabii bunu canlı bir örneği ile görmek daha büyük bir etki yaratabilir üzeriniz de…  Örneğin Erasmus sınıfımda tanıştığım bir arkadaşım aslında Litvanyalı olduğunu ama Danimarka’da ücretsiz eğitim olanağından yararlanarak İngilizce dilinde bölümünü okuduğunu söylemişti. Yani AB üyesi bir ülkenin vatandaşı iseniz AB’nin seçtiğiniz ülkesine gidip okuma ve çalışma hakkına sahipsiniz bu oldukça iyi bir imkan.

Erasmus programı, öğrenimlilerini devam ettiren öğrencilere, kendi üniversitelerinde İngilizce sınav ve dönem gano puanlarını da göz önüne alarak başarı sıralamalarına göre hibe veriyor, bu hibe de AB tarafından fonlanıyor. Yani aslında AB bu program ile aday ülkelerdeki Üniversite öğrencilerine bir ya da iki dönem boyunca AB şehirlerinde, Üniversitenizin anlaşmalı olduğu Üniversitelerde eğitiminizi devam ettirerek AB’yi tanımanıza imkân sağlıyor.

 Ben daha önce uzun dönemli herhangi bir Avrupa şehrinde Erasmus yapana kadar yaşamamıştım, daha önce bir haftalık Fransa ve Sırbıstan’a turistik amaçlı gitmiştim ve yeni şehirler keşfetmeyi farklı kültürlerin mutfaklarını, yaşam tarzlarını deneyimlemeyi oldukça sevmiştim.

Lizbon’a gitmek için havaalanında tek başıma beklerken çok garip hissetmiştim tek başıma hiç bilmediğim bir ülkeye gidiyorum! Lizbon’a varıp evime yerleşene kadar iki tane bavulumu oradan oraya ben sürükleyecektim…

Havaalanında pasaport kontrolünden geçerken unuttuğum bir şeyi tekrar hatırladım; pasaport kontrol sırasında AB vatandaşları ve Diğerleri olarak ayrılan pasaport kontrol sırasını! Diğerleri olarak ayrılan sırada Türkiye, Brezilya, Azerbaycan gibi ülkeleri kapsıyor. Havalimanlarında AB vatandaşlarına geçiş kolaylığı tanındığını bir kez daha bu kontroller sırasında gördüm biz uzunca bir kuyrukta beklerken onlar hızlıca kontrollerini gerçekleştirebiliyordu.

Erasmus öğrenim hareketliliğinde vize süreci

Erasmus için başvuru da bulunmak başından sonuna kadar uzun ve sıkıcı bürokratik süreçlerden geçmek anlamına da geliyor. Vize öncesi gönderici kurum olan okulunuz, fakülteniz ve gideceğiniz üniversite ile sürekli iletişim halinde olmanız sizin onlara göndereceğiniz ve onlardan size gelecek evrakların takibini yapmanız tamamen sizin sorumluluğunuzda. Dolayısıyla çıkan sorunları da en kısa sürede çözüme kavuşturabilmek gerekiyor.  

Nitekim bu durum benim problem çözme yeteneğimi oldukça geliştirdi. Ben vizemi aldığımda D tipi, çok girişli ve erasmus süremi kapsayan tarihler içinde almıştım fakat sonradan fark ettim ki birde kalış süresi (duration of stay) diye bir şey var. Gün sayısı bana 130 gün olarak verilmişti. Bu da demek oluyor ki bu tarihler arasında ya tam 130 gün kalış hakkım var. Başka bir seçenekte Lizbon’da 4 ay kaldıysam ve sonra tekrar Türkiye’ye geri döndüysem 10 gün daha kalma hakkım olacak yani bu kalış süresi belirtilen tarihler içinde son 6 ayda 130 gün kalabileceğim anlamına geliyor. Kalan seyahat günlerinizi bu linkten hesaplayabilirsiniz.

Bu durumu öğrenmek bende büyük bir endişeye yol açtı. 24 Eylül’de vizemin başladığı gün Lizbon’a giriş yaptım ve 126 gün kaldıktan sonra 6 Ocak’ta Türkiye’ye dönmüştüm. Lizbon’a tekrar gittiğimde 4 gün daha kalış sürem kalmıştı ülkeye tekrar alınmayacağım konusunda çok endişelensem de biraz araştırma sonucunda Lizbon da SEF isimli kurumdan randevu almam gerektiğini öğrendim. Ben aracı bir kurum olan CNAIM ile SEF’ten randevu aldım, aracı kuruma pasaportum ile gittim ve Erasmus öğrenim hareketliliğimin ikinci dönemi için vizemi uzatmaya ihtiyacım olduğunu anlattım. Benden mail adresimi istediler ve randevu tarihinin ve istenilen belgelerin bu mail adresine gönderileceğini belirttiler, sonrasında sorunsuz bir şekilde vizemi okulumun bitiş süresine göre uzattım.

D tipi vizenin şöyle bir güzelliği var AB, AB vatandaşı olan öğrencilere müzeleri ücretsiz bir şekilde ziyaret edebilme imkânı tanıyor, ben de D tipi vizem ile Pariste Louvre ve Orsay müzelerine ücretsiz giriş yaptım. D tipi vizeyi bir ülkede uzun süreli yaşama hakkı, oturma izni gibi düşünebilirsiniz.

Kültür şoku grafiği

Yeni bir ülke ve kültür şoku

Erasmus için Portekiz’in Lizbon şehrine ulaştığımda ilk iş okuluma giderek Erasmus ofisinden ders programımı öğrenmek ve Üniversiteme geldiğimi haber vermek oldu. İlk haftalar şehri yürüyerek keşfetmeye başladım. Lizbon, şehrin pek çok popüler noktasında müzisyenleri ile oldukça renkli bir şehirdi, fakat bir Avrupa ülkesi olan Lizbon benim alıştığım ve yıllarca çevrelendiğim kültürden oldukça uzak bir kültüre sahipti, kültür şoku pek çok Türk Erasmus öğrencisinde olduğu gibi benim için de kaçınılmaz oldu.

Okulum Escola Superior de Comunicação Social (ESCS), Benfica’da yer almasından dolayı odamı da bu konumda, Uniplaces isimli web sitesi üzerinden kiraladım Lizbon’a gelmeden önce kiralayabileceğim oda fiyatlarına bakarken oldukça pahalı olduklarını gördüm, Lizbon son yıllarda Erasmus öğrencileri arasında popülerlik kazanmış bir şehir, dolayısıyla son yıllarda kira ve oda fiyatları da epey artmış durumda.

 Ben üç kişilik bir odada bir yatağı 260 Euro’ya kiralamıştım ama çok şanslıydım ve odamdaki diğer yataklara kimse gelmedi. Evde bana garip gelen ve zaman zaman beni rahatsız eden ilk şey herkesin ayakkabıları ile eve girip çıkıyor olması oldu, evdeki arkadaşlarım yatak odalarına bile ayakkabıları ile giriyordu, bu durumdan dolayı ortak kullanım alanları inanılmaz tozlanıyordu. Bir keresinde İspanyol bir arkadaşıma sormuştum “siz gerçekten ailenizin evinde de eve ayakkabınız ile mi giriyorsunuz?” diye o da evet demişti. Bizim Türkiye’deki annelerimizi düşününce oldukça garip geliyor.

Daha önce Avrupa’ya seyahat etmişseniz tuvaletlerde taharet musluğu olmadığını fark etmişsinizdir. Beni zorlayan başka bir konu bu oldu. Lizbon’da ne zaman markete gidersem gideyim hep ödeme noktalarında uzun sıralar oluşurdu, Türkiye’yi düşününce bu çok garip gelmişti bizde de lütfen başka kasa açınız gibi istekleri çok duymuşuzdur hatta sıralarda bol bol tartışmalar yaşanır.

Türkiye’de yeni bir arkadaş ile tanıştığınızda jest olarak birbirine kahve ısmarlama, yemek ısmarlama gibi durumlar arkadaş olma anlayışını pekiştiren güzel jestlerdir ama Avrupa’da biriyle arkadaş olmak, ya da ‘’arkadaşlık’’ anlayışı biz Türklerinkinden biraz farklı… Örneğin Türkiye’de eve davet ettiğimiz arkadaşlarımız için genellikle yemekler yaparız kahvaltılar hazırlarız ama pek çok ulustan sınıf arkadaşlarımın olduğu Lisbon’da bu durum öyle değildi. Eğer bir eve davet edildiyseniz yiyeceğinizi kendiniz getiriyorsunuz, genellikle ev davetleri gece kulüplerine gitmeden önceki parti öncesi buluşmalar şeklinde oluyordu. Yani biri size bir şey ısmarlamıyor ya da sizin ödeme teklifinizi kabul etmiyor ise yanlış anlamayın Avrupa’da arkadaşlık kavramları alıştığımızdan farklı.

 Türkiye de rastlamadığım başka bir konu ise Üniversitede öğrenciler ve hocaların her zaman mail yolu ile iletişimlerini sürdürmeleri, hocalar vize ya da final projelerini, sunumlarda istenenleri mail olarak iletiyordu, başka bir ders için ise herkesin girebildiği bir mail hesabı oluşturmuştuk ve hocaların duyurularını ve istenen ödevlerin konularını maile girerek öğreniyorduk. Mail ile iletişimde kalmak o kadar yaygın ki, ikinci dönem taşındığım yeni evde ev sahibi, kiracıların isteklerini mail yolu ile öğreniyor ve kendi duyuruları da mail yolu ile bizimle paylaşıyordu. Bu da Türkiye de şahit olmadığım başka ilginç bir durumdu, oldukça profesyonel buldum.

Üniversite de öğrenim ve dersler

ESCS’de ilk kez derse giren hocalar öncelikle ders programını ve akademik takvime bağlı olarak ödev, sınav, sunum tarihlerini açıklıyor ve yüzde kaç olarak bu ödevlerin final notunu etkileyeceğinden bahsettikten sonra ders içerikleri hakkında bilgi paylaşımı ve kendi maillerinin paylaşımlarını yapıyorlardı.

Üniversite de aldığım derslerde pratiğe, öğrencilerin bir şey yaratmasına yönelik pek çok ders olduğunu fark ettim, örneğin bir dersimiz Youtube üzerineydi ve Youtube hakkında teorik anlamda hocanın anlattıklarını dinledikten sonra grup olarak Youtube kanalı kurmamız istendi. Bu kanala bir tema belirlememiz logomuzu tasarlamamız sonrasında da videoları çekerek kanala yüklememiz bizden bekleniyordu şunu söylemeliyim; bu kanal beni ve grup arkadaşlarımı birbirimize yakınlaştırdı, daha önce Adobe Premier programını birkaç kez kullanmış olsam da video düzenleme konusunda oldukça zorlandım ama grup arkadaşlarımla birbirimize yardım ettik,  başka bir dersimiz Adobe İllüstratör programı ile afiş, kartvizit gibi tasarımları yapmak üzerineydi beni en zorlayan ders bu oldu çünkü garip bir şekilde bilgisayar programlarını kullanmaktan korktuğumu fark ettim.

Youtube kanalımız

Sınıftaki herkesin hocanın dediklerini hızlıca uyguluyor olması ve benim geride kalmam motivasyonu düşürdü. Akdeniz Üniversitesinde pratiğe yönelik bu programların kullanıldığı dersler olsa da çok basit düzeyde bilgi ile dersi geçebiliyoruz. Başka ilgi çekici ders ise Gazetecilik için İngilizce dersiydi bu derste AB ve Dünya özelinde yazılan makaleleri okuyarak sınıfta tartışmaya çalışıyorduk. Beni şaşırtan şey ise bir AB ülkesinde AB parlamentosunu işleyişinin detaylıca ele alındığı makaleleri okuduktan sonra AB hakkında eleştirilerin sınıf ortamında tartışılması oldu! Bu tartışmaların Türkiye’deki üniversitelerde yapıldığını düşünüyorum da kavga çıkardı herhâlde… Farklı fikirlere saygı ve demokrasinin içselleştirilmiş olmasını deneyimlemek beni mutlu etti.

Sokak Röportajı: Lizbon halkının Türkiye’ye bakışı

Erasmus’un ve Teknoloji startupların yeni başkenti Lizbon

Lizbon’a ulaşmadan önce Portekizce öğrenmeye başlamamın iyi olacağını düşünüyordum ve Lizbon’da yerel marketlerde ve insanlarla anlaşmam konusunda bana yardımı olacağını düşünüyordum fakat Lizbon tam bir uluslararası, şehirdi İngilizce bilmeyen yerel insanlar bile o kadar yardım sever ve tatlılardı ki aynı dili konuşmuyor olsanız bile anlaşabilmeniz mümkün. Bu yönüyle bizim insanımıza benzettim ben Lizbonluları… Daha şehre ilk ulaştığım anda bavullarımla zar zor otobüse bindikten sonra yeni evimin durağında inmek üzereydim ki çok tatlı bir teyze bana Portekizce bir şeyler söyleyerek yardım etmeye çalıştı. Bavullarımı taşımayı teklif etti, ben ise obrigada (teşekkürler)  demekle yetindim. Yani Lizbon’da hayatta kalmak için Portekizce bilmek zorunda değilsiniz ama Portekizce konuşmaya çalışmanız halinde bile Türkiye’deki gibi büyük bir mutlulukla karşılanacağınız kesin!

Lizbon özellikle Fransa’dan ve Avrupa’nın birçok ülkesinden yaşamak için gelen insanlara da ev sahipliği yapıyor çünkü Lizbon’da Doğu Avrupa da olmayan bir şey var o da Güneş! Lizbon harika doğası, outdoor aktiviteleri ve sıcacık havasıyla Doğu Avrupalılar için cennet bir şehir!

Şehirde gece hayatının en popüler noktalarından olan Bairro alto sokakları her cuma Erasmuslu öğrenciler ile dolu. Hatta Bairro Alto’da Erasmus corner isimli bir sokak köşesi bile var. Küçük Barlardan oluşan Bairro Alto sokakları Lizbon denince akılda kalacak yerlerden.

Web Zirvesi 2016’da Dublin’den Lizbon’a taşındığında, Avrupalı girişimciler şehri, geleceğin düşük maliyetli ve potansiyel olarak yüksek büyüme merkezi olarak görmeye başladı, dolayısıyla Avrupa’nın pek çok farklı yerinden Lizbon da teknoloji alanında çalışan Avrupalılar geldi. Bunun yanında Lizbon iklimi itibariyle de dört mevsim turistik bir kent.

Erasmus’un ve Teknoloji startupların yeni başkenti Lizbon

Lizbon’a ulaşmadan önce Portekizce öğrenmeye başlamamın iyi olacağını düşünüyordum ve Lizbon’da yerel marketlerde ve insanlarla anlaşmam konusunda bana yardımı olacağını düşünüyordum fakat Lizbon tam bir uluslararası, şehirdi İngilizce bilmeyen yerel insanlar bile o kadar yardım sever ve tatlılardı ki aynı dili konuşmuyor olsanız bile anlaşabilmeniz mümkün. Bu yönüyle bizim insanımıza benzettim ben Lizbonluları… Daha şehre ilk ulaştığım anda bavullarımla zar zor otobüse bindikten sonra yeni evimin durağında inmek üzereydim ki çok tatlı bir teyze bana Portekizce bir şeyler söyleyerek yardım etmeye çalıştı. Bavullarımı taşımayı teklif etti, ben ise obrigada (teşekkürler)  demekle yetindim J yani Lizbon’da hayatta kalmak için Portekizce bilmek zorunda değilsiniz ama Portekizce konuşmaya çalışmanız halinde bile Türkiye’deki gibi büyük bir mutlulukla karşılanacağınız kesin!

Lizbon özellikle Fransa’dan ve Avrupa’nın birçok ülkesinden yaşamak için gelen insanlara da ev sahipliği yapıyor çünkü Lizbon’da Doğu Avrupa da olmayan bir şey var o da Güneş! Lizbon harika doğası, outdoor aktiviteleri ve sıcacık havasıyla Doğu Avrupalılar için cennet bir şehir!

Şehirde gece hayatının en popüler noktalarından olan Bairro alto sokakları her cuma Erasmuslu öğrenciler ile dolu. Hatta Bairro Alto’da Erasmus corner isimli bir sokak köşesi bile var. Küçük Barlardan oluşan Bairro Alto sokakları Lizbon denince akılda kalacak yerlerden.

Web Zirvesi 2016’da Dublin’den Lizbon’a taşındığında, Avrupalı girişimciler şehri, geleceğin düşük maliyetli ve potansiyel olarak yüksek büyüme merkezi olarak görmeye başladı, dolayısıyla Avrupa’nın pek çok farklı yerinden Lizbon da teknoloji alanında çalışan Avrupalılar geldi. Bunun yanında Lizbon iklimi itibariyle de dört mevsim turistik bir kent

Yani Doğu Avrupalılar için hayal gibi bir şehir, biz Türkiye de yaşadığımız için çok anlayamıyoruz belki ama Fransa’da Paris gibi daha kuzeyde İngiltere’de Londra gibi şehirler özellikle kışın çoğu zaman yağmurlu kapalı ve güneşsiz iklime sahipler. Bir süre sonra bu durum can sıkıcı bir hal almaya başlıyor maalesef. Lizbon iklim konusunda Avrupa’nın şanslı ülkelerinden biri, eee tabii bu olanağı gören Avrupalılar durur mu? Durmaz ve hemen Lizbon’da yaşayabilmek için öğrenciler Erasmus öğrenim hareketliliği, yeni mezunlar için staj imkânları, çalışanlar iş fırsatları kovalamaya çalışır ki öyle de oluyor.

Sekiz ay boyunca bir Avrupa şehrinde öğrenci olarak yaşamak, anadilim dışındaki bir dilde eğitim almak, iletişim kurmak zaman zaman zorluklarla karşılaşmak bana konfor alanımdan çıktığımda neler olabileceğini gösterdi ama en önemlisi konfor alanımdan çıktığım anda daha hızlı öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye başladığımı fark ettim. Süreç içinde zaman zaman karşılaştığım problemler her ne kadar can sıkıcı olsa da şimdi geriye baktığımda bu deneyimin beni nasıl değiştirdiğini ve bana neler kattığını görebiliyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir